IŞIKLARI KAPATMA ANNE
İçimdeki canavarları saldım ortalığa. Ama bunlar bildiğiniz canavarlardan değil. Tanıştırayım, kimisi, küçükken mahallede size zorbalık yapan iri yarı çocuk, kimisi havalı oyuncak bebeğini sizinle paylaşmayan, komşunun görgüsüz kızı. Kimisi de soba söndüğünde genleşmekten vazgeçen mobilyalardan çıkan sesler. Belki, yatağınızın kenarındaki pencerenin hemen önündeki kurumuş, şekilsiz ağacın dolabınıza vuran yansıması. Rüzgarla deli gibi birbirine çarpan ağaç dallarının, odanın karanlık ucundaki dolabın kapağındaki yansıması, çılgınca dansı, duvarın içinde bir oraya bir buraya yuvarlanan demir bilye. Ayağımızı yorganın ucundan çıkardığımız an ayağımızı kapacak tekinsiz bir yaratık… Korkuyu yenmenin en iyi yolu onunla yüzleşmek. Canavarlarımızla yüzleşelim. “Işıkları Kapatma Anne” her birimizin korkularıyla yüzleşmesi, canavarlarımızın ortalığa saçılması. Hayatın bize henüz çocukken oynamaya başladığı oyunların, yaptığı hainliklerin sarı kitap sayfalarına yansıması. Öyle kanlı, vahşet dolu, dehşet hikâyeleri değil içinde yazanlar. Her birimizin çocukken yaşadığı, belki de unutmak istediğimiz kötü ama bize hayatın ne olduğunu o yaşta öğreten, en azından ucundan gösteren, küçük anı parçaları. Bu anıları sapsarı, insana umut veren flu bir güneş ışığı ile aydınlatmayı başarabildiysek ne mutlu bize. Yok, eğer bu anılar gri veya kirli yeşil bir sis bulutunun ardından dişsiz, tek gözlü bir yaşlı kadın gibi bakıyorsa bize aklımızın arşivinden, bu kitap sizin için bir fırsat. Sizi canavarlarınızla tanıştırmaktan onur duyarım. Buyurunuz…
BASIN BÜLTENİ
Hiç inanmamıştınız onlara. Oysa biliyorlardı, görüyorlardı, hissediyorlardı. Şimdiki korkularınız gerçek değil. Sadece kaybetme korkusu var sizi sarıp sarmalayan. Olsa olsa belki yükseklik korkusu, dayak yeme korkusu, azar işitme korkusundan ibaretsiniz. Aslolan korku, çocukluktakilerdi emin olun. Anlatamadılar, inandıramadılar, gösteremediler. Çünkü onlar hayal güçleriyle yarattıkları canavarlardan bahsediyorlardı sizlere. Hiçbir zaman anlayamadınız o canavarların aslında sizler olduğunuzu. Aslında sistemin vahşi kurallarının, her birinizi birer canavar yaptığını. An geldi, anlamlandıramadıklarınız için psikologlarınız sizi çocukluğunuza döndürmeye çalıştı. Döndüğünüzde şunu hatırlar gibi oldunuz: “Çocuk yaşlarınızda, gerçeklik bir tokat gibi yüzünüze vurduğunda sığınacağınız yer hayal gücünüzdü.” Bu kitaptaki öyküler yukarıda anlattıklarımdan bahsetmiyor. Göremediklerinizi görenlerden bahsediyor. Yaşayıp da unutmak istediklerinizden. Yok saydıklarınızdan, bastırdıklarınızdan, olmasını istemediklerinizden, olduğu halde görmezden geldiklerinizden, kaçtıklarınızdan, kaçırdıklarınızdan, sakladıklarınızdan, saklandıklarınızdan bahsediyor. Onlara inanmazken çocukların hayal dünyasını sarmalayanların gerçek olma ihtimalini hiç düşündünüz mü? Ya dolapta gerçekten canavar varsa?